14 Mart 2011 Pazartesi

28 Şubat 2010 Pazar

bu aralar ben nereye gidersem
sanki sana geliyormuşum gibi
ben ne alırsam bu aralar
sana da bir tane alasım var sanki

16 Şubat 2010 Salı

ilk elektro gitarım

sözde ilk maaşımla neler alıcaktım ben
13 yaşında falanım
gitara daha yeni başladım
aldığm ilk elektro gitar elimden düşmüyo
dakika sayıyorum okuldan eve gelicem de gitar çalıcam diye
babamla tünele gittiydik ilk elektro gitarımı almak için
hiç unutmam... markası Kustom
baya kustom üretimdi ondan galiba
çam ağacından bozma bi taksiye haydar olmaktan son anda kurtulmuş bir ağaç cinsinden gövdesi
ilk çaldığım şarkılardan biri metallica - motorbreathe
hızlı bi parça... o kadar kaptırırdım ki kendini avuç içlerim kanardı çektiğimde elimi
perdeleri gelişi güzel çakılmış ya taşmış saptan keserdi elimi
100 dolarlık gitarla başladım yani
sonra festival yaptım da okulda 3-5 bişi geçti elime
ilk maaşımla alamadım ama
ondan evvel ilk çabamla almış oldum hayalimdeki gitarı
belki türkiyedeki en güzel gitarlardan... daha güzelini çalanı görmedim daha tvde orda burda
neyse.. bi an gittim öyle 13 yaşıma

henry david thoreau

"i went to the woods to live deliberately,
to front the facts of life,
to see if i could not learn
what it had to teach,
that i should not die
and learn that i had not lived.

i went to the pond to breathe fresh air,
to amble about,

only to discover freedom's end,
penned between barbed wire and meshed nets
to see nature taught how men live,
to learn of its death - all
to preserve one man's words."

henry david thoreau

23 Ocak 2010 Cumartesi

su

senin sesini duymak
ilk kez denize girmek gibi yazın
o ruhunu okşayan ılıklığı tenin
elimi üzerinde gezdirirkenki küçük dalgaları gülüşün
hayata anlam katan ikliminde
seni öptükçe ömrüm uzuyor benim

15 Ocak 2010 Cuma

onun sabaha karşı üşüyen küçük ayaklarını ısıtmasına yardımcı olmak
mutlu ediyorsa bu çocuğu

mutlu olmayı hak ediyor demektir...

27 Aralık 2009 Pazar

çok zor değil

çarpınca saydam duvarlarına acıyı hissetmeden,
öldüğüm yeri otopsi için işaretlemek gibi seni sevmek.

saçlarını artık başkaları okşar,
o kokuna başkaları şiirler yazar dedikten sonra öleceğimi bilmek.

yüzünü okşarken elimi öptüğünü hissedip,
ruhumu ışığa tuttuğumda seni görmek gibi gerçek.

zor değil aslında bu şehrin duvarlarında senin adını ve
altında öpücüğün kadar ıslak imzamı görmek

çok zor değil aslında ne ölmek,
ne de seni sevmek...

ikisi de ruhumu özgürleştiren sonlar kadar gerçek...


23 Aralık 2009 Çarşamba

blinds me she

Well someones are arranging blind dates to find the beautiful girls but some girls are so beautiful that they are blinding their dates. You're always the second one on each date.

22 Kasım 2009 Pazar

ikimiz

sil hayalleri tahtadan
kalsın sadece senle ben
yakından bakınca biz
uzaktan bakarsan biz kimiz

16 Kasım 2009 Pazartesi

Melek

düşününce
seni
sen ne kadar güzelsin
öperken dudağından
sen o kız değilsin
kalbimi teslim alıp
kıymetini bilmeyecek olan
ne kadar şanslı olduğumu anlamayıp
senin kıymetini bilmeyecek sanan


düşününce
seni
sen ne kadar özelsin
öperken dudağından
ben o çocuk değilim
sesini duymadan yaşayıp
kıymet bilmeyecek olan
ben
bir dokunuşunla durulup
seninle birlikte bugün
meleklerin de varlığına inanan













ve güneşli bir gün daha
seni öpmeye doyamamanın krallığında...

10 Kasım 2009 Salı

21 Ekim 2009 Çarşamba

?

güzel bir sorum var sana kız
hazırsan başlayayım?

16 Ekim 2009 Cuma

bu gece

bana seni seviyorum serumu bağlayın bence siz
böylece ölmem heyecandan şu an
deli gibi sevecek birini bulduğum
belli olmasın istiyorum bu gece
sen tak serumu hatta
gözümü açtığımda seni bulayım
bütün ihtiyaçlarım içinde
söyleyemediklerimi damardan alıyım kalbime
bütün odalarına senin resmini assın
pencereleri bakmaya doyamadığım gözün
bütün çekmeceleri ve dolapları senin gülüşün dolsun
yankılansın bütün koridorlarda o güzel kokun

ben ise sevilmeyeyim gene
sonuçta beni ben diye seveni yaşamadım bugüne
ama dinlerim eğer konuşursan sabaha kadar bu gece


3 Ekim 2009 Cumartesi

isimsiz şiir

seni ilk gördüğümde
beni tanıman gerektiğini düşünmüştüm
şimdi ise seni sevmenin nasıl bir şey olduğunu görürken
sana şiir yazacak vakti bulamaz oldum
ruhum hazırlıksız yakalandı açıkçası
bu yüzden bu kadar sert oldu düşüşüm
doğduğun güne düşmenin hissi gibi
aç, yalın ayak ve susuz.

can

16 Eylül 2009 Çarşamba

şu an

o kadar üşüyorum ki şu an
ısınabilirim nefesinle
o kadar sarhoşum ki şu an
ayılabilirim bir öpüşünde
o kadar ansız ki şu an
senin düşüncenle vakit bulabiliyorum sadece
o kadar küçüğüm ki şu an
yaşayabilirim dudağının sol üst çaprazında
o kadar gencim ki ben
senle aynı yaşta
o kadar yaşlıyım ki ben
sana senin kadar güzel olmayan bir gülü aldığım yaşta
o kadar ummazdım ki ben
böyle hissediyim bir kıza
o kadar benliksin ki sen
seni öpmediğim günüm geçmese keşke
o kadar yaşamalıyım ki ben
alışılmasam
o kadar alışamasan ki bana
her gün beni yeniden tanısan
o kadar iyi tanısan ki beni
bana hep şaşırsan
o kadar şaşırsan ki bana
sana karşı bu kadar açık oluşumu bir mucize olarak görsen
o kadar açık olsan ki bana
akıp gitse o güzel bakışın saatlerce
hiç konuşmasan da olur
bana bak yeter
o kadar küçüğüm ki şu an
yaşayabilirim kocaman olan umudunda
sen bile farketmezsin
o kadar farkedilmezim ki şu an
kendimi zorlamadan her şey kendiliğinden
o kadar rahatladım ki şu an
sana söylemek istediğim her şey bu şiirde
o kadar yaşasam ki seni sen diye
sen bile buna şaşırsan
o kadar seviyorum ki bu anı
sen yanımda olsan şu an
ölürdüm heralde
böyle bir mutluluk olabilir mi diye




11 Eylül 2009 Cuma

funny the way it is

televizyonda ilk defa demin duyup, inanılmaz beğendiğin bir şarkıya yanlışlıkla sahip olduğumu anlamak ne kadar komikmiş. hele o şarkıyı sen bana vermişken...

9 Eylül 2009 Çarşamba

alabildiğine ıslak bir kaldırım taşı üzerinde
ayak ucumla dokunuyorum o küçük sele
sen dolu bir damla süzülüyor sonra şakağımdan aşağı
kalbimin üzerinde duruyor ve de
birikmek istiyor sadece
birikmek istiyor sakince

kalalım istiyorum o yağmurun altında
herkes kaçarken sağa sola

metrekareye bin düşüyor o an
metrekareye bin düşüyor o güzel yüzün

26 Ağustos 2009 Çarşamba

bitkisel aşk

bitkisel olmayan çay var mı?

cidden kapitalizm: bir aşk hikayesi...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Kainat güzeli ve o Türk




Türk olmak sanıldığının aksine zordur. Cinsimize hiç bir yerde yazılı olmayan bazı görevler ve özellikler verilmiştir. Mesela Kainat güzelliği yarışması düzenlemenin aslında bilinmezcilik paradigmasını hiçe sayan bir hareket olduğunu ancak bir türk anlayabilir. Sadece bir türkte ona karşı çıkabilecek cesaret vardır.

Siz hiç zorlanmayın ben yorumda ne yazdığını buraya yazıyım:

"ne hakla kainat güzelini seçiyorsunuz hala anlamış değilim. evrende yanlız olduğumuz kesin sanki."

Görüldüğü üzere muhteşem bir "interpretation". Çünkü bu bir yorum değil. Bir "karışma", "müdahale" unsuru ile bezenmiş bir isyan. "Hala" diyor ünlü yazar dikkat ederseniz. İlk kainat güzeli seçildikten sonra kaç kere beyaz saraya uzayluılar saldırdı, yollarda arabalar savaştı, Will Smith ve diğer rapçiler el ele tutuşup uzaylıları "dis"ledi. Fakat biz insanoğlu hala uzaylıları hiçe sayaraktan Kainat güzelini seçiyoruz. Ayrıca! Dikkat burası önemli; Uzaydaki en güzel canlı türünün biz olduğu ne malum? Belki merkürlüler bir içim su? Venüslüler afet? Uranüslüler taş? Neptünlü erkeklerin hepsi Jude Law, kızlar ise Sienna Miller? Biz kimiz de kainatın en güzelini seçmeye çalışıyoruz.

İnsanlık büyük bir felaketin eşiğinde. Bu yalnışa bir dur denilmezse kainatın eleştiri oklarını üstümüze çekebilir ve daha tanışmadığımız ama muhtemel çirkin uzaylı kardeşlerimize karşı çok büyük bir ayıp yapmış oluruz.

Umarım kainat güzeli bu utancı daha fazla devam ettirmez ve tacını hak ettiği yere uzay boşluğuna bırakır ve tacın sahibini bulmasına bir fırsat tanır.

Diyeceklerim bu kadar.

Teşekkürler Türk...

21 Ağustos 2009 Cuma

Sosyal paylaşım siteleri nereye kadar?


SOSYALLEŞME EKONOMİSİ

London School of Economics'ten Charlie Beckett bu işin nasıl para getireceğinin henüz keşfedilmediğini söylüyor. Reklam verenler ve reklam ajansları açısından ise bu yeni sitelerin tek anlamı reklam mecrası olmaları değil.

Universal McCann iletişim ajansının araştırma müdürü Glen Parker, sosyalleşme ağlarının pek çok şeyin yanında para harcama alışkanlıklarını da etkilediğini söylüyor.

"Geçen yıl internet kullanıcılarına baktığınızda, bir şekilde iletişim kurdukları insanlarla, yüzyüze görüştüklerini görüyordunuz. Son 12 ayda bu tamamen değişti. Şimdi sosyalleşme siteleri daha fazla etkili. İnsanların yüzyüze iletişim kurduğu kişilerin sayısı, sosyalleşme ağlarıyla görüştüklerinin gerisine düştü."

Reklamcıların şimdi Facebook ve Twitter gibi ortamlardaki insanların birbirini etkileme biçimlerini de anlaması ve mümkünse şekillendirmesi gerekiyor. Glen Parker, örneğin müzik ya da moda gibi alanlarda marka algılamalarının büyük ölçüde sosyalleşme ağlarında vuku bulan "arkadaş sohbetlerinde" şekillendiğini söylüyor.

Geleneksel reklamcılık da giderek daha az yer tutmaya başlıyor. Wall Street Journal gazetesi teknoloji editörü Julia Angwin, sosyalleşme ağlarındaki mesajların artık "Alışveriş merkezindeyim gelsene!" boyutundan çıktığını, insanların örneğin Başkan Obama konuşma yaparken, onun sözleri hakkında Twitter'a yorumlar yazdığını söylüyor.

BBC Türkçe

Güncelleme: 09:43 TSİ 14 Ağustos. 2009 Cuma