26 Ağustos 2009 Çarşamba

bitkisel aşk

bitkisel olmayan çay var mı?

cidden kapitalizm: bir aşk hikayesi...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Kainat güzeli ve o Türk




Türk olmak sanıldığının aksine zordur. Cinsimize hiç bir yerde yazılı olmayan bazı görevler ve özellikler verilmiştir. Mesela Kainat güzelliği yarışması düzenlemenin aslında bilinmezcilik paradigmasını hiçe sayan bir hareket olduğunu ancak bir türk anlayabilir. Sadece bir türkte ona karşı çıkabilecek cesaret vardır.

Siz hiç zorlanmayın ben yorumda ne yazdığını buraya yazıyım:

"ne hakla kainat güzelini seçiyorsunuz hala anlamış değilim. evrende yanlız olduğumuz kesin sanki."

Görüldüğü üzere muhteşem bir "interpretation". Çünkü bu bir yorum değil. Bir "karışma", "müdahale" unsuru ile bezenmiş bir isyan. "Hala" diyor ünlü yazar dikkat ederseniz. İlk kainat güzeli seçildikten sonra kaç kere beyaz saraya uzayluılar saldırdı, yollarda arabalar savaştı, Will Smith ve diğer rapçiler el ele tutuşup uzaylıları "dis"ledi. Fakat biz insanoğlu hala uzaylıları hiçe sayaraktan Kainat güzelini seçiyoruz. Ayrıca! Dikkat burası önemli; Uzaydaki en güzel canlı türünün biz olduğu ne malum? Belki merkürlüler bir içim su? Venüslüler afet? Uranüslüler taş? Neptünlü erkeklerin hepsi Jude Law, kızlar ise Sienna Miller? Biz kimiz de kainatın en güzelini seçmeye çalışıyoruz.

İnsanlık büyük bir felaketin eşiğinde. Bu yalnışa bir dur denilmezse kainatın eleştiri oklarını üstümüze çekebilir ve daha tanışmadığımız ama muhtemel çirkin uzaylı kardeşlerimize karşı çok büyük bir ayıp yapmış oluruz.

Umarım kainat güzeli bu utancı daha fazla devam ettirmez ve tacını hak ettiği yere uzay boşluğuna bırakır ve tacın sahibini bulmasına bir fırsat tanır.

Diyeceklerim bu kadar.

Teşekkürler Türk...

21 Ağustos 2009 Cuma

Sosyal paylaşım siteleri nereye kadar?


SOSYALLEŞME EKONOMİSİ

London School of Economics'ten Charlie Beckett bu işin nasıl para getireceğinin henüz keşfedilmediğini söylüyor. Reklam verenler ve reklam ajansları açısından ise bu yeni sitelerin tek anlamı reklam mecrası olmaları değil.

Universal McCann iletişim ajansının araştırma müdürü Glen Parker, sosyalleşme ağlarının pek çok şeyin yanında para harcama alışkanlıklarını da etkilediğini söylüyor.

"Geçen yıl internet kullanıcılarına baktığınızda, bir şekilde iletişim kurdukları insanlarla, yüzyüze görüştüklerini görüyordunuz. Son 12 ayda bu tamamen değişti. Şimdi sosyalleşme siteleri daha fazla etkili. İnsanların yüzyüze iletişim kurduğu kişilerin sayısı, sosyalleşme ağlarıyla görüştüklerinin gerisine düştü."

Reklamcıların şimdi Facebook ve Twitter gibi ortamlardaki insanların birbirini etkileme biçimlerini de anlaması ve mümkünse şekillendirmesi gerekiyor. Glen Parker, örneğin müzik ya da moda gibi alanlarda marka algılamalarının büyük ölçüde sosyalleşme ağlarında vuku bulan "arkadaş sohbetlerinde" şekillendiğini söylüyor.

Geleneksel reklamcılık da giderek daha az yer tutmaya başlıyor. Wall Street Journal gazetesi teknoloji editörü Julia Angwin, sosyalleşme ağlarındaki mesajların artık "Alışveriş merkezindeyim gelsene!" boyutundan çıktığını, insanların örneğin Başkan Obama konuşma yaparken, onun sözleri hakkında Twitter'a yorumlar yazdığını söylüyor.

BBC Türkçe

Güncelleme: 09:43 TSİ 14 Ağustos. 2009 Cuma

14 Ağustos 2009 Cuma

kırmızı ışık

iki insanın aynı frekansta olması çok zordur
biri biraz aşağı iner
diğeri de çıkar çoğu zaman yukarı
biz ise senle aynı radyo kanalını dinleyen iki kişi
kırmızı ışıkta durup yan yana göz göze gelmiş gibi
ne biraz eksik ne biraz fazla
aynı frekansta

daha sarı ışıkta
arkadan korna çalan hislere kızarcasına
farkedercesine her defasında ne kadar güzel gülümsediğini
seni ne kadar öpmek istediğimi
orkidenin dala sarılırken hiç açılmayacak gibi gözüken tomurcuğu gibi
sıkarken yumruklarımı
onunla
o kırmızı ışıkta durup yan yana göz göze gelmiş gibi
ne biraz eksik ne biraz fazla
tam da aynı frekansta

7 Ağustos 2009 Cuma

need you to sign here and here

in the middletown of your heart,
need a room for rent.

time to move out from the ghettos of your mind
cause lovebank has the perfect "till fall apart mortgage" just got out
but the problem is the indemnity is obligatory
for the ones who dare, dear...

shall i today?
tell me now, shall you be the one who is going to let us stay there...




4 Ağustos 2009 Salı

Çok sıkılmadık mı?

Çok sıkılmadık mı Tv kurgu klişelerinden? Şovmenin programı açar açmaz 5 dakika bayat espriler yapıp jeneriğe gitmesinden, "hadi bize bir şarkı söyle pıtırcıkcan" cümlesinden sonra gelen "hızlı mı olsun yoksa yavaş mı?" sorusundan, ayçiçeği mi yoksa kanola yağı mı tartışmalarından, Capslock'u bir daha kapanmadığı için bütün arkadaşlarına MSN'de bağırmak zorunda kalan pıtırcıkcan'ın dramından, bu haberi dinlerken arkada çalan Requiem for a dream kemanından, muhalefetin cevabı sert oldu ünleminden, reklamların kadrolu mutlularından, biz bu kadar cep telefonu faturası öderken bu kadar bedava kontör ve dakika kime yarıyor diye sorduran reklamcıklardan, mucize yaz dietlerinden, ben aslında sırf geyik yapmıyorum ciddi konular da konuşabilirimcilerin yaptığı çok ciddi programlardan, kanser risklerini küçük küçük ipuçlarıyla öğrenmekten, 2 karış ofsaytı hesaplayan bilgisayar desteklerinden, filtresiz kameralarla program yapamayanlardan, çamaşır makinanızın rezistansının kreçlenmemesi gerektiğini 15 senedir her reklamında anlatan markalardan, ayrı arabalarda mekanı terkeden ünlülerden, "ben tekem" diyebilecek kadar içmiş kıza mikrofon uzatan muhabirden, periyodik olarak İstanbul'u büyük bir deprem bekliyor üzerinden reyting kaygısından, bozuk ingilizceli bir millet olduğumuz imajının dibine vuran 70 dakikada devr-i alem programlarından, yayınlandığı her ülkede izlenme rekorları kırmış yarışma programlarından, kültürel referansları anlamadan kelime kelimesine çeviri yapmaya çalışanlardan... Çok sıkılmadık mı bunlardan daha?

"It rejects hot figures and hot issues and people from the hot press media. Had TV occurred on a large scale during Hitler's reign he would have vanished quickly." (Marshall McLuhan, Understanding Media, 1964)